İsim çok dramatik oldu, idare edin :) Yeni bir blog açtım ve ismi En Alttakiler.
Olayı, "bardak altlığı" koleksiyonumu tanıtmak, diğer koleksiyoncularla iletişime geçmek ve ellerimizde fazla bulunanları değiş tokuş etmek.
İşe yarayacağına inanıyorum.
Vay Anam Vay..
Sen servis şöförlüğü gibi hassas bir mesleğe dün diğer insanların canına veya malına göz diken, çalan çırpan veya öldürmekten çekinmeyen insan müsfettelerini alırsan..çok şükür ki Emniyet'e esmiş ki şöförlere bir GBT yapmak akıllarına gelmiş.
Sen bu Güvenlik Bilgi Taramasını işe almadan yapsan ya?
_________________________________________________
İstanbul Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü'nün, milyonlarca ailenin çocuklarını emanet ettiği servis şoförleriyle ilgili başlattığı operasyonda, 2 bin 22 okulun servis şoförleri mercek altına alındı.
Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü'nün, milyonlarca ailenin çocuklarını emanet ettiği servis şoförleriyle ilgili başlattığı operasyonda, 2 bin 22 okulun servis şoförleri mercek altına alındı. Okullarda görevlendirilen çocuk polisleri, okullarla servis şirketleri arasında yapılan sözleşmeleri tek tek inceledi ve şoförlerin kimlik bilgilerine ulaşılıp güvenlik bilgi taraması (GBT) yaptı. 9 bin 408 sürücü üzerinde yapılan araştırmada, çarpıcı bir gerçek ortaya çıktı. GBT yapılan sürücülerden 353'ünün, "cinayet, gasp, hırsızlık, ırza geçme, küçük yaşta çocuğa tecavüz" ün de aralarında bulunduğu suçlardan sabıkaları olduğu tespit edildi.
Şoförlerden 15'inin ise çeşitli suçlardan arandığı ortaya çıktı. Bu kişiler savcılığa sevk edildi. Sabıkalı kişiler hakkında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'ne detaylı bir rapor gönderildi.
YASA NE DİYOR?
Habertürk'ün haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı'nın Servis Araçları Hizmet Yönetmeliği'nde servis şoförlerinin, Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanunu'nun ilgili maddelerindeki suçlardan affa uğramış olsa bile, hüküm giymemiş olmaları gerekiyor. Yani, cinayet, gasp, hırsızlık, ırza geçme, uyuşturucu, çocuk istismarı, fuhuş yaptırma suçlarından ceza alan kişilerin, okul servislerinde çalıştırılmamaları gerekiyor.
RAPOR BİZE ULAŞTI
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, 353 servis şoförünün çeşitli suçlardan sabıkası bulunduğuna dair raporun, kendilerine gönderildiğini doğruladı. Yıldız yaptığı açıklamada, "Yasal ve idari olarak çalışmaları başlattık. Elde ettiğimiz bilgileri daha sonra kamuoyu ile paylaşacağız" dedi.
İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın İstanbul'a atanmasından sonra, Çocuk Şube ile ilgili çalışmalar arttı. Çapkın, Çocuk Şube'den Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı olarak Sıtkı Akgül'ü, Çocuk Şube Müdürü olarak ise Sedat Ercoşkun'u görevlendirdi. Şubede görevli polis sayısı 450'den 900'e çıkarıldı. Yine bu kadro içinde 176 kişilik okul irtibat görevlileri oluşturuldu.
Çocukların korunması için okul önlerinde önlem alan ekipler, kuş uçmasına dahi izin vermiyor. Ekipler, okul müdürleri ve rehberlik öğretmenleri ile sürekli irtibat halinde olurken, resmi güvenlik mensupları ve polis otoları da okul çıkışlarını kontrol altında tutuyor.
Hangi?
Halbuki ben üstünde şık bir takım elbise, kulağında bazen Infected Mushroom, bazen Metallica, bazen de Müslüm Gürses olan ve cebinden dokunmatik bir cep telefonu çıkaran bir gencim. Elbisem takım, ayakkaplarım ayna ama teknolojim de müziğim de on numara.
Ben hangisiyim? Takım elbiseli ciddi iş adamı mı, yoksa uçuk müzik gruplarına aşık bir zibidi mi?
Hangisini seversin? Ciddi giyinmiş elinde evrak çantalı psikoloğu mu, yoksa sıradan bir hayat yaşamayan sessiz sakin gözlüklü tipi mi?
Hangisini sevmezsin? Yüzünde gülümseme seçilmeyen ve sert bir sesle konuşan adamı mı, yoksa adeta ota boka gülen 3 numara saçlı kel adamı mı?
Tüm bu sorular aslında dışardan bakanlar için çıtır çerez. Çünkü ilk bakışla her ne görüyorsanız direkt etiketi bastırıyorsunuz. Geçmişte Zaman gastesinin güzel mi güzel bir reklamı vardı etiketlemeye değinen; aynı onun gibi.
Neyse ki insanlar makine değil. 1 veya 0 diye ayıramazsınız bizi. Ben de 1 ile 0'ın arasındaki sonsuz aralıkta bir yerdeyim işte. Peki ya siz? Sadece ve sadece 1 ile 0'ın arasında olduğunuz gerçeğine katlanabilecek misiniz?
Neyse boşverin.
Bunu da görmezden gelin.
Psikologla Röportaj
Ailenizin gazetecisi Uruk Hai; TP’nin üyelerinin peşinden ayrılmamaya devam ediyor. Son olarak köşeye sıkıştırıp röportaj aldığımız TP üyesi ise Jesterdvine… Sitemizin psikoloğu olan Jesterdvine; buna ek olarak AÖF’de Sosyal Hizmetler okuyan, 2010 yılında özellikle çocuklara ve ergenlik dönemindekilere hitap eden Gelişim Psikolojisi üstüne yüksek lisan yapmayı hedefleyen bir üyemiz… Kendisine ulaşmak isteyenler de zaten ilgili başlığımızdan rahatlıkla iletişim kurabilir.
Ben de bu rahatlığımı kullanarak Jesterdvine ile bir söyleşi yaptım ve psikoloji, Türkiye’de engelli vatandaşlarımız ile ilgili gelişmeler, Türkiye’nin bugün bu tip uygulamalarda hangi noktada olduğu gibi konularda şu anki durumunu sordum. Ortaya keyifle okuyacağınız bir söyleşi çıktı.
1- Türkiye'de psikoloji konusuna devletin yaklaşımı nedir?
Biz psikologlar; devletimiz bu konuda psikiyatristlerin hakimiyetinde olduğu için pek de adamdan sayılmıyoruz. “Normal” nedir bilen alanımız da “anormal” nedir bilen psikiyatri camiası tarafından pek ciddiye alınmamakta. Kısmen bunun, kısmen de alanımızdaki çaba eksikliğinin sonucu olarak da henüz meslek yasamız ve meslek odamız bulunmamakta. Askerde bile durum başka! Yemin töreninde yardımcı sağlık personeli sınıfında yerleşimin yapılıyor.
Şahsi düşüncem psikolojinin psikiyatri gibi somut, yani ilaca şuruba bağlı bir alan olmadığı ve milletimizin soyut şeylerle arası iyi olmadığı için; psikolojinin devlet nezdinde Avrupa ve Amerika gibi ülkeler düzeyinde bir hale gelmesi, saygıdeğerlik kazanması uzun zaman alacaktır. Ancak bu uzun vadeli görünüşte devletin rolü yadsınamaz. Zira şu anki duruma bakarsak; psikolog olmak, örneğin bir mantar yetiştiricisi olmaktan daha zor değil. Her ikisinin de okulu var ve her ikisi de okulu bitirince bir unvan kazanıp uygulamaya geçebiliyor.
Ama yukarıda bahsettiğim ülkelere bakarsanız görürsünüz ki, insanlar uzun yıllar boyunca eğitim, süpervizyon, sertifikasyon vs. görüp lisans alıyor ve o lisansı kaybetmemek için de düzenli aralıklarla sınavlara süpervizyonlara giriyor. Tamam, biz bir Avrupa ülkesi olabiliriz; o zaman da tam bahsettiğim Batı ülkeleri gibi olmak zorundayız. Ama biz bir Doğu ülkesi de olabiliriz. Doğu, yani ağacın kökten itibaren ayrılmış diğer bir dalı olarak da Batı gibi olmak mutlak hedef olmamalıdır. O zaman da akıllı insanların akıllı düşünceleriyle devletsel düzeye yeni bir psikolojik kalifikasyon standardı oturtması gerekir.
2 - Peki nasıl ifade ediyorsun: Engelli mi yoksa özürlü mü?
Bu soru geçmişi çok öncelere dayanan, sıklıkla dile getirilen ve kimi durumlarda zihinleri epey oyalayan bir sorudur. Cevaplanması zordur, çünkü birbirleriyle kullanıma bakarsak iç içe geçmiş bu kavramlardan Resmi Gazete’de yapılan tanıma göre “özürlü” olanı kabul edilmek zorundadır. Fakat “özürlü” derken hem kelimenin bıraktığı etki, hem de “düşük zekaya sahip olmak onların suçu mu, neden özür sahibi olsunlar ki?” gibi haklı bir yaklaşımdan dolayı kimileri tarafından “engelli” denmektedir. Ancak, düşük zekaya sahip bir birey ile 30 yaşında bir kaza sonucu tekerlekli sandalyeye mahkum kalmış biri reel olarak aynı olmasa da, resmi olarak “özürlü”dür.
Bu karmaşada devletin pozisyonu da kafa karıştırıcıdır. Çünkü yerine göre engelli, yerine göre özürlü, yerine göre sakat denmektedir.
Benim pozisyonum ise nispeten nettir, her ne kadar çalıştığım kurumdan gelen alışkanlıkla “Zeka Özürlü” gibi bir tabir kullansam da; bana göre “X / Y / Z Engelli” olarak adlandırmak daha “hoş” ve vicdanlarımızı daha az rahatsız edicidir.
Ancak pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da yurt dışına, özellikle A.B.D.’ye bakarsak görürüz ki, adamlar bu “politically correct” işini bizden ötede boyutlarda tartışmakta. Öyle ki, işi artık “nüans” açısından ele alıyorlar. Hatta 2 yıl önce bu konudaki en büyük dernek olan, 1876 yılında kurulmuş AAMR (American Association on Mental Retardation – Amerikan Zeka Geriliği Derneği); ismini AAIDD (American Association of Intellectual and Developmental Disabilities – Amerikan Düşünsel ve Gelişimsel Engeller Derneği) olarak değiştirdi. Fakat başkanın açıklaması düşündürücüydü; “Bu isim de bir 5 yıl gider. Ondan sonra bu da insanlara itici gelmeye başlayacak ve yeni bir isim arayacağız”
Uzun lafın kısası, isimler kafi değil. Aksine bir açıdan bizi kısıtlıyorlar. Ama nasıl müzikte gruplar veya akımlar üstüne konuşmamız gerektiğinde şu-bu-o rock diyebiliyor ve bir nevi etiketliyorsak, engelliler alanı üstünde çalışmak için de en ufak detayına kadar isimlendirmek, güzel olsun olmasın adını koymak durumundayız. Anlayacağınız, bir yerden sonra “Benim adım Hıdır, elimden gelen budur” demek zorundayız.
3 - Türkiye'de engelli vatandaşlarımızın yaşam koşullarına ve yaşamsal haklarına devletin yaklaşımı nedir?
Ne yazık ki devlet henüz nasıl davranacağını bilmemektedir. Şu anda bazı çabaları yok değildir, fakat çabalar olması gerekenden uzaktır. Az önce söylediğim gibi elma / armut kıyaslamasında “armut” olsak da, daha kaliteli bir armut da olabiliriz pekala.
Şu an için yaşam koşullarına ve haklarına yaklaşımdan bahsetmek aslında biraz gereksiz bir uğraş olur aslında. Zira bahsettiğiniz maaş, evde bakım parası, toplu taşıma araçlarında ücretsiz seyahat sağlayan beyaz kart ve ücretsiz eğitim görme hakkı (haftada 2 saat) gibi haklar bir manada “teferruat”. Onları gözümde teferruat yapan şeyse, daha temelden gelen bir yaklaşım sorunu. Şöyle ki:
İnsanın kıymetli olmadığı ve kolayca harcanabildiği bir kültürdeyiz. Zaten Jung’un - bilinçaltının nesilden nesile aktarıma uğradığını - ileri süren “kolektif bilinçaltı” kavramını doğru kabul edersek; zor koşullara sahip ve göçebe yaşanan bozkırlardan gelen bir milletiz. O zamanlarda Gök Tanrı tarafından seçildiğine inanılan lidere pragmatizmle beslenen mutlak biat, Boy’un bütünlüğü ve gerektiğinde yer değiştirme hızı her şeyden önemliydi. Aksi taktirde Boy’un varoluşu tehlikeye girerdi. Hastalar, sakatlar, mental problemi olanlarsa Boy için bir yüktü ve bir şekilde icaplarına bakılıp el yordamıyla doğal seleksiyon işletiliyordu.
Bu bahsettiğim tarzda bir profilden geriye kalan kolektif bilinçaltının insana, bireye ne kadar önem vermesini bekleyebiliriz ki?
4 - Vatandaşlarımızın bu iki alanda bilinçli ve bilgili olduğuna inanıyor musun? Değilse, neler yapılmalı?
Vatandaşlarımızın bu iki alanda bilinçli olduklarına inanmıyorum. Her ne kadar kimileri romantik hülyalara kapılıp dese de “Aaa ama Osmanlı Darüş-şifa ile şöyle yapardı, Selçuklu böyle yapardı, müzikle tedavi ederdi su ile iyileştirirdi”; bu söylentiler özellikle kanıt eksikliğinden dolayı avuntu verecek şeyler değildir. Kanıt olsaydı bile geçmişle sevinmek, gurur duymak; eğer şu anın hiç iyi değilse ya da iyi olsa bile neye yarar? Dahası, yolda tek bacağı ampüte olmuş veya ağır zihinsel engeli olan veya Down Sendromu olan birini görünce veya herhangi bir engelliyi görünce, acımadan fıldır fıldır kaçınmaya kadar değişen davranışlar sergileyen bir halk bizimkisi... Hangi Osmanlı’dan hangi Darüş-şifa’dan bahsediyorsunuz siz?
Bir başka açıdan bakınca, bu alanlardaki bilinç ve bilgi eksikliği acı ama normal. Çünkü biz, T.C. olarak henüz 100 yıllık bile değiliz. Kurulduğumuz günden beri bir bütün olarak tam anlamıyla “var oluş mücadelesi” verdik ve halen kısmen de olsa veriyoruz. Dahası, daha nereye ait olduğumuz konusunda bile ortak bir kabul geliştirmedik.
Bu gerçeklikten yola çıkıp Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi adını verdiği üçgene gidersek hatırlarız: En altta yemek, içmek, barınmak gibi temel ihtiyaçlar bulunur. Hemen üstünde güvenlik gelir. Ülkemizse halen en altı tam manasıyla dolduramamıştır ki daha üst aşamalara hakkıyla geçilsin.
5 - Türkiye'nin de imzaladığı BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ni geniş biçimde anlatır mısın?
1976 yılında Uluslararası Engelliler Yılı ilan edip daha sonra adını Engellilerin Uluslararası Yılı olarak değiştiren BM, 1983 ile 1993 yılları arasını Engellilerin 10 Yılı olarak geçirmekle beraber; 80li yıllarda ortaya konan ilk Engelli Hakları Sözleşmesi ile somut bir adım attı. O ilk sözleşme, daha çok refah merkezli ve engellilerin merkezlerde rehabilitasyonunu öngören bir programdı.
21. YY’a geçtikten sonra o refah yaklaşımı bitti ve insan hakları yaklaşımı başladı. İşte ülkemizin de imzaladığı sözleşme bu BM Engelli Hakları Sözleşmesi oldu. Ülkemiz 2008 yılında yayınlanan, tarafımızca da imzalanıp kabul edilen ve kanun hükmünde maddeler içeren (kolay değil, çünkü bu gerektiğinde BM’nin kanunları geçerli demek oluyor) “Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi”ni EKSİK olarak Türkçe’ye çevirip imzalayan bir ülke. Bilen bilir, hukukta tek bir cümledeki tek bir kelimedeki “-de –da” gibi basit bir ekin olup olmaması bile anlamı değiştirir. Katıldığım “4. Özürlüler Kongresi”nde konuşmacı olan BM temsilcisi Hansın Doğan (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye, Program Müdürü) bu açıdan dertliydi.
Bana gelince, ben kısmen punk-vari düşünüşle bu konuda geleceğe yönelik umutsuzluk taşısam da bir tarafım da yavaş yavaş olmakta olan gelişimleri fark ediyor. İşte bu yavaşlığı hızlandırmak STK’ların elinde. İnanıyorum ki herkes bir ucundan tutacak ve en basitinden bu Engelli Hakları Sözleşmesi gibi büyük çalışmaları sahiplenip kollayacak
6 - Türkiye'de kimi belediyelerin; bazı uygulamalarla özürlü vatandaşlara yardımcı olmaya çalıştığı gözlemleniyor. Yaşamlarını daha kaliteli yaşayabilmeleri için, idari yönetim merkezlerinin ve diğer tüm kurumlarla birlikte halkın üstüne düşenler nelerdir?
Gözlemlediğim kadarıyla ciddi uygulamaları; İstanbul çapında 20 özürlüler merkezi ve okulu ile 153 ücretsiz taşıma hattı, sosyal güvencesi olmayanlara bez ve medikal ekipman desteğinde bulunan İ.B.B. bir yana, diğer il ve ilçe belediyeleri bile bilinçli adımlar atmaya başladı bu konuda. Bakış açısı yavaş yavaş “Engel Sizsiniz” sloganıyla başlayan programa doğru kaymakta ve yeni inşa edilen kimi yerler engelliler açısından erişilebilir şekilde dizayn edilmekte. Bunlara örnek olarak Sancaktepe Belediyesi’nin yaptırdığı ve işletmesini bize verdiği baştan aşağı doğru planlanmış Sancaktepe Özürlüler Merkezi veya Maltepe Belediyesi eseri olan çok iyi bir planlamayla yapılmış Maltepe Belediyesi Bahadır Erdoğdu Zihinsel Engelliler Merkezi verilebilir.
Halka düşense, adı ister engelli ister özürlü olsun; o bireyleri görmezden gelmemek, onları o hale getiren her neyse anneyi suçlamamak ve dışlamamak ve hatta kimi yerlerde görüldüğü üzere özürlüyü ölüme terk etmemek.
7 - Mesleğin ile ilgili gelecek planların neler? Bunları hangi düşüncelerle belirledin?
Nasıl ağaç yaşken bükülebiliyorsa, çocuklara ne ekersek onu biçiyoruz gelecekte. Ve geçenlerde Mardin’e bir ilköğretim okuluna gönderdiğim bir koli kitap karşılığında 8 – 10 tane okuyup büyük adam olacaklarına söz veren teşekkür mektubu aldıysam, bir umut var demektir diye düşünüyorum.
Tüm bunlardan sonra geleceğe yönelik planım; hem Gelişim Psikolojisi üstüne yüksek lisans yapıp hem de “her şeyi devletten bekleme” yaklaşımı ile hareket eden STK’lar ile dirsek temasında olup, engelli olsun olmasın çocuklar üstünde çalışmaktır. Çünkü çocuklar bizim geleceğimiz!
Yeni kuşak şeyler
Eskiden, hani çok da değil, işler daha sıcak, birebir ve güler yüzlüydü. Ama hem dünyada hem de ülkemizde adım adım "yeni kuşak" insan ilişkilerine gidiyoruz. Ürkütücü..
"markette ilaç satışı olacakmış, ilaç fiyatları düşecekmiş, arkadaşlar sütünü yoğurdunu aldıktan sonra yan taraftan da ilacını almak, fazla yorulmamak istermiş. varsın olsun. ben eczacı olucam 1-2 seneye. ve çoğunuz benim kadar bu işin içinde değilsiniz. yüzdeler, yasa tasarısı isimleri verip seni sıkmıycam, kulak ver bi zahmet.
2 sene staj yaptım eczanelerde. sanıyosun ki tüm işimiz "adamın biri geliyor reçeteyi gösteriyor, eczacı raftan ilacı alıp hastaya veriyor ve hasta uğurlanıyor". evet gün içinde karşılaşılıyor böyle durumlarla;
ama bir gün içinde en az beş-altı yaşlı kadın geliyor misal eczaneye. neden biliyor musun? tansiyonunu ölçtürmek için. ne kadar basit halbuki değil mi. aleti var takıyosun hop ölçüyo tansiyonunu. hayır bu kadınlar-adamlar eczaneye geliyor kendini güvenilir ellere teslim ettiğini bilerek. markete gidip büyükannen tansiyonunu bok ölçtürür.
ya da adamın biri geliyor rahatça oturuyor koltuğa, eczacıya ben ilaçlarımı almaya geldim diyor. adam yıllardır buranın hastası, belki bu eczaneye gelmek için yolunun üstünde 5 eczaneyi pas geçip gelmiş. berber-kuaför gibi düşün. insanların alışkanlıkları var. ve bundan mutlular. sen markete gittiğinde bi zahmet beni hatırlayıp "ilaçlarımı verir misin" de bakalım. ilaçlarını mı alıyorsun, azar mı işitiyorsun. reyon görevlin hatırlar seni, merak etme.
sadece yoruldum biraz dinleneyim diye gelip koltuklara oturan onlarca insan var. nerede oturacaklar onlar şimdi diyip duygu sömürüsü yapmıycam, bu mekanların, eczanelerin, halk arasındaki imajından bahsediyorum sana."
Alıntıdır
Roll, Virgül, Kül Öykü, Empire, Rolling Stone
"Roll, Virgül, Kül Öykü, Empire, Rolling Stone... 2009 yılında yine birçok önemli dergi maalesef fazla yaşayamadan yayın hayatına son verdi."
Üzüldüm valla. Hadi tribünlere oynayan Empire'ı geçtim. Ama gençliğin müzikaliteye kavuşması için iyi bir araç olarak gördüğüm Rolling Stone kötü olmuş.
Kül Öykü'ye hiç denk gelmediğimden dolayı bir malumatım yok. Fakat öykü gibi lezzetli bir tarzın elçiliğini yapamayacak olmaları üzücü.
Otizmin Varabileceği En Uç Nokta (?) Artık Mezarda
19.12.09 günü, kalp krizi sonucu Kim Peek 58 yaşında vefat etti.
Kim Peek kimdir?
12.000 kitabı ezberlemiş. Aynı anda iki sayfayı; birini sağ diğerini sol gözüyle paralel okuyabiliyordu.
Bir kitabın her sayfasına sadece 8 saniye bakması tüm içeriği hafızasına yerleştirmesi için yeterliydi.
Kim Peek`e yürüyen kütüphane diyebiliriz.
Hafızasına yerleştirdiği hiçbir bilgiyi unutmayan, yıllar sonra bile aynı bilgi tazeliğiyle sorulan sorulara net cevap veren dünya da ender görülen bir savant' tır.
Savant Nedir ?
Savantın kelime anlamı "bilgin" olarak çevrilebilir. Savantlar sadece bir veya birkaç konu üzerine düşünebiliyor ve o konuda ileri derecede başarı gösterebiliyorlar.
Savantların bircoğu engelli. Bircoğu da otistik veya otizmin daha hafif bir türü olan asperger sendromundan muzdarip. Bazı bilim adamlarının iddiasına göre bu hastalığın belirtilerine Mozart, Beethoven,Newton ve Einstein gibi dahilerdede rastlanmıştır.
4 yıl öncesi, Kim Peek hakkında bir haber;
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, Dustin Hoffman’ın canlandırdığı ‘Yağmur Adam’ karakterine esin kaynağı olan ve hafızasında 9 bin kitap bulunan 54 yaşındaki otistik Kim Peek’i incelemeye aldı.
İNSAN beyninin sırlarına ermeye çalışan NASA, aritmetik hafızası ile herkesi şaşırtan ve bu yeteneğiyle Oscar ödüllü ‘Yağmur Adam’ filmine konu olan Kim Peek’in beynini incelemeye başladı.
Kitapları kısa bir sürede okuma yeteneğine sahip olan Kim Peek’in hafızasında 9 bin kitap bulunuyor. ABD’deki pek çok kentin haritasını da ezbere bilen Peek, dünyada yaşanmış bütün büyük olayları da tarihleriyle hatırlayabiliyor.
Scientific American dergisinde yayınlanan konuyla ilgili makalenin yazarlarından Darold Treffert, ‘Kim’in hikayesi, bize insan beyninin düşündüğümüzden daha yetenekli olduğunu ortaya koyuyor. Tıpkı diğer bilginlerde olduğu gibi, beyninin bir kısmı devre dışı kalırken, öteki taraflarda yaşanan gelişmeler dikkat çekici yeni kabiliyetler kazandırmış. Bu da bize hepimizin kayda değer bir gizli entelektüel potansiyelimiz olduğunu gösteriyor. Ancak Kim ve diğer dahileri inceleyerek, bu güçlerimizi nasıl uyandırabileceğimizi öğrenebiliriz’ dedi.
IQ TESTİNDE VASAT
NASA da uzun uzay yolculuklarında astronotların beyninin nasıl çalıştığını çözebilmek için Kim’in beyninin nasıl çalıştığını deşifre etmek istiyor. Şimdi 54 yaşında olan Kim’in doğduğunda beyin kökünde bulunan beyinciği tam gelişmemişti, ayrıca iki beyin lobunu birbirine bağlayan köprücüklerden bulunmuyordu. 4 yaşına kadar konuşamayan ve küçüklüğünde özürlü olduğu sanılan Peek, ileriki yaşlarda yetenekleriyle herkesi şaşırtmaya başladı. Gerçi IQ testlerinde vasat sayılacak 87 puana ulaşabiliyor, ama bazı alanlarda zirve yaparken, bazı alanlarda da hiç performans sergileyemiyor. Gömleğinin düğmelerini bile ilikleyemeyen ancak hafızasına aldığı kitapları, hangi tarihin haftanın hangi gününe denk geldiğini şıp diye söyleyebilen Kim Peek için babası, ‘Okuduklarının yüzde 98’ini hatırlıyor. Hard diske yazılım kopyalamak gibi, ama Kim’in hafızası asla çökmüyor’ diyor.
Neler yapabiliyor
* Hafızasında 9 bin kitap bulunuyor.
* Herhangi bir tarihin haftanın hangi gününe denk geldiğini söyleyebiliyor.
* ABD’deki bazı kentlerin haritalarını olduğu gibi hafızasına almış durumda.
* Klasik müziğe özel ilgisi var. Dinlediği parçanın hangi bestekara ait olduğunu, ne zaman yazılmış olduğunu hemen söylüyor.
* Dünya tarihindeki büyük olayları, tarihlerini, aktörlerini hatırlıyor.
* Telefon kodlarını, posta kodlarını ezbere biliyor.
* Filmleri, konuları ve oyuncularıyla hatırlıyor.
Yeni başlayanlar için MS / multiple skleroz
günümüzde sıklaşmaya başlamış ms için bir ms hastasının ağzından - ki o ben oluyorum- yazılmış rehberlerden biridir, relapsing remitting adındaki 1.tip versiyon baz alınmıştır.
bir gün durup dururken çift görmeye başladınız, bir iki üç bu geçmedi! sonra gittiniz iyi bir göz doktoruna; baktı baktı dedi ki gözde sorun yok. ardından da bi de şuna baktırayım diye nörologa - nöroşirologa ve bingo! mr'ın gümbürdemesi değmiş, nur topu gibi bir msiniz varmış.
- ms klasik bir hastalık değildir, grip gibi ve hatta kanser gibi bile değildir; geçmez.
- kendinize bir doktor bulun ve hep o doktorla devam edin.
- sürekli iyi taraftan bakabilirsiniz; bu ms milyon tane kişisel gelişim kitabı okumuşsunuz gibi sizi iyi yönde değiştirebilir. neticede iyi kalmak için "sağlıklı yaşam"ı yaşamanız gerekecek = geç yatmayacaksınız, aşırı derecede alkol almayacaksınız, aşırı sıcaktan uzak duracaksınız, size stres yapan durumları elinizden geldiği kadar uzaklaştıracaksınız.
- erkekler: eğer üniversite zamanında ms olacaksanız iyisiniz; askerden otomatik muafsınız
.
- sakın antidepresanla meyletmeyin, doktoru da meylettirmeyin; girdiniz mi çıkamazsınız.
- eskisinden daha çabuk yorulacaksınız, aldırmayın. avonex kılıklı belirli bir periyodda iğneniz varsa iğneden sonra halsiz düşeceksiniz, aldırmayın.
- ms derneği, organizasyonu falan herneyse fazla bulaşmayın. çünkü bu hastalığın seyrinde moral herşeyden önemli ve inanın ki bana, sizden çok daha kötü durumdakiler var.
- hayatınız boyunca (eğer tıpta bu konuda gelişme olmazsa) multiple sclerosis hastasısınız, hayatınızı bu hastalık uyarınca düzenleyin.
- eğer iş yeriniz şukela bir yerse, özürlü raporu alıp bunu beyan ederseniz bir sürü avantajdan yararlanabilirsiniz; erken emeklilik, vergi indirimi, maaşta ufak bir bonus.
- her hastalık farklı gider ve kişiden kişiye değişir. ama ms bunun zirvesidir, annenizin msi bile sizinkisinden farklı olacaktır; onda işe yarayanların sizde de yarayacağını sanmayın.
- üstteki maddeye rağmen, yürüdüğünüz yolu çoktan yürümüş birini bulun. bulun ki o kişi sizin rol modeliniz olsun, nasıl olmanız gerektiği konusunda sizi yönetsin - esin versin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)