Sayfalar

Ateş Et ve Unut!






Ne zamandır yazılarımda kişisel bir parça yoktu. Sanki arınmış gibiydim tüm pürüzlerimden. Taa ki o şarkıyı duyana kadar..

Ateş et ve unut
Arkanı dön ve git
Yaramı saracak biri var mı diye
Geri dönme sakın

Bu sözleri duyduğum anda kendimi bir zaman yolculuğuna çıkmış buldum.1999, 2004, 2007 ve 2008 yılları birer yıldız gibi parıldadı ve kendimi üzgün hissettim. Hayır, bu o yıllarda yaşadıklarım gibisinden ziyade, eski bir kurşun yarasının sızlaması gibiydi; gözlerini kırpmadan ateş edenlerin açtıkları.

Derken bir kere daha kötü hissettim kendimi, fark ettim ki bana ne kadar tersti bu şarkıdaki sözler. En azından benim hiç teşebbüs etmeyeceğim bir sahneden bahsediyordu şarkıcı. Ama 2007 neydi? O yıldaki olayda tetiği ben çekip de sırtımı dönüp çekip gitmemiş miydim? Evet, bendim. Her ne kadar vurduğum kişi bana benim organik bir parçam olacak kadar yakın olduğu için aynı zamanda kendimi de vurmuş olsam da; o zaman için son çarem gibiydi bu “canavarlık”

Bu yazımda tartışmak ve tartışılmasını istediğim konu; “birinin diğerini hiç gözünün yaşına bakmadan ve sonrasını düşünmeden bırakması” gibi kimine göre “helal olsun”luk, kimine göre de “kalpsiz yaa” dedirten bir durum. Ama sanırım bu konuda haddinden fazla değişken rol oynadığı için, bilinçli olarak kapsamı dar tutup gerisini okuyuculara bırakacağım.

Senaryo 1
3 yıldır devam eden bir ilişki var. Hafiften de geleceğe yönelik düşünülmeye başlanmış. Kız pespembe rüyalar içinde. Ancak erkeği sinir eden fakat aslında hiç de zararlı olmayan kimi huyları var. Üstelik bu huylar birden çok kere kendini göstermiş ve erkek ilk bir iki tekrardan sonra iyiden iyiye rahatsız olmaya başlamış. Fakat artık kız uyurken çok masum göründüğünden midir, erkeğe adeta ikinci bir anne olmasından mıdır yoksa aralarındaki ilişki erkeğe de güzel göründüğünden midir bilmem; sesini çıkarmamış. Kız zaten en başından beri farkında bile değilmiş, her şey kendine göre şirinlikmiş.
Ama damlaya damlaya nasıl göl oluyorsa erkek de bir gün ansızın patlamış. Esmiş gürlemiş, kalp kırmış, göz yaşı akıtmış ve kapıyı çekmiş çıkmış, bir daha da geri dönmemiş..Daha sonra içten içe dönmek isteyip istemediğiyse konunun dışında.

Senaryo 2
3 yıldır devam eden bir ilişki var. Geleceğe dair planlar da var. Erkek beklenmeyecek şekilde iyimser ve pembe rüyalar içinde. Aradığını bulduğu inancında. Kızsa daha 2. ilişkisi ve bu yüzden fazla kıyaslama imkanı içinde değil. Erkeğin de öyle o kadar tecrübeli olduğu söylenemez. İlişkileri iyi kötü gidiyor. Ara ara sürtüşmeler oluyor ama her seferinde iş tatlıya bağlanıyor. Ancak özellikle aralarındaki erkeğin kaynak olduğu her tartışmada kız derin suskunluklar içine girip adeta slow motion gidiyor ve ağzından iki kelime almak büyük başarı oluyor.
Bir zamanlar oluyor ve erkeğin iş yeri değişiyor ve başka bir yerde çalışmaya başlıyor. Yepyeni streslerle uğraşan erkeğe hayat ağır gelmeye başlıyor ve ilişkide de ara ara hatalar yapmaya, kırıcı konuşmaya, aniden sinirlenmelere başlıyor. Arkasından da sahneye kızımız çıkıyor ve bu kadarın yettiğini, artık katlanamayacağını söylüyor; tekmeyi koyuyor.

Yer yer kendi hayatımdan beslenen iki küçük senaryo anlattım size. Dışarıda yüzlerce binlerce örneği bulunabilir. Ama siz hangi örneksiniz? Yoksa her şeyi konuşarak halletmeye mi çalışırsınız? Yada sıkıldığınız anda kapıyı çarpıp çıkar mısınız?

Aslında her ne olursanız olun, ne kadar farklı olursanız da fark etmez; değişmeyen tek şey kalanın acısı oluyor ve olacak..

1 yorum:

Uruk Hai dedi ki...

Bazen konuşmanın pek de br şeyleri çözemeyeceği noktaya geliniyor Jesterdvine... O ana dek "atlanılan", "ertelenen" ama işte o geçmiş an için aslında elzem olan konuşmalar yapılmadığında, gün oluyor konuşamıyor insan... Sonra tetiği kim çekerse çeksin biri düşüyor. Öteki unutuyor mu? Sanmam. Katil suç mahalline döner derler. Yine de silahımız illa olacaksa, şarjörü boş tutmak lazım. Yok illa dolu olacaksa, emniyet kapalı olmalı.

Yolgeçen