Sayfalar

Geçmişim beni çağırıyor bu gece. Evet, nasıl başlasak?

Geçmişim beni çağırıyor bu gece. Evet, nasıl başlasak?

...Özellikle ortaokulla beraber, hep "şu çocuk" oldum ben. İlk zamanlar x ve y'den dolayı, okul biterken biraz düzelmiş ve lisede de kendine sağlam bir duvar örüp harcına etini katan bir gençtim. Duygusuz, gülümsemesiz, şakasız, insani duyguları gelişmemiş, merhametsiz, sessiz, sürekli siyah giyen ve frijit bir buz diyarı yaratıp oranın efendisi haline geldim. 

Ama izledim. Sürekli izledim; Tiksindim. İmrendim. Nefret ettim. Özlemini çektim. Aşık oldum. Nefret ettim..Derken öyle patentli bir model oldum işte. Tam sınırdaydım.

Yıl oldu 2002. Üniversite kazandım. Gittim. Gitmeyip ne yapacaktım? Başladım. İlk günler, yalnızlık, yabancılık. Ve öncekinden daha yüksek sert duvarlar. Fakat yemyeşil çimenler?! Kalp simsiyah olunca neye yarar. Cıvıl cıvıl gençler?! Bana dokunmasınlar. Her yerde bir özgürlük havası?! Duvarım yüksek olduktan sonra ne gam!

Derken bölümde bir yer edinmeye de çalıştım. Herkes öyle böyle farklıydı. Ben de olacaktım. Ve oldum da. Kalbimi kaptırdığım ilk kız için sayfalarca analiz yazdım, kendi kendime tartıştım. Ona? Hiç söylemedim. Çevresi hep kalabalıktı. Bana yer yoktu. Şu anda biriyle evli..Daha sonra bir başkasına da bir şeyler hissettim. Büyük yakınlık! Bir gece iyice yakınlaştık. Elini tutum. Dudağını öptüm..Üç gün sonra bana geldi. Dedi  erkeklerle yapamazmış! Üzüldüm. Bir hafta sonra kolunda başka biriyle gördüm. Daha da üzüldüm :\ Şu anda evliler. Daha sonra biri daha oldu, bir sevdim bir nefret ettim. İşte eski günlerin tekerrürü dedim. Ama günler gösterdi ki ona sevgim tam kitaplıktı. Onun da bana. Fakat uçlar vardı onda da bende de. Öyle yada böyle 4 yıl geçirdik beraber. Büyümemi sağladı. Zaten benden 4 yıl büyüktü. Ona saygım sonsuz. 

Tüm bu gelgitler arasında tanıdığım biri daha vardı. Bölümden genç bir hoca. Uzunca siyah saçları, gözünde gözlüğü, ekoseli gömleği, ara ara çaldığı kemanı ve hep kenarda durmasıyla etkilemişti beni. Ben de onu etkilemiş olmalıyım. Bölümde sen diyebildiği ve duyabildiği bir ikiden biriydim. Geri kalan her şey sizdi ona. Günler ve odaya ziyaretler evine taşındı. Tütsü yakmayı onun sayesinde öğrendim, o çok severdi. İlk votkamı ondan içtim. O New York'lu grubun plak kaydını ilk kez ondan dinledim. O andaki suratım hala aklımdadır. Cenneti görmüş bir çocuk gibiydim..O kadim nemrut duvar çatırdıyordu! Eşlik eden Kemal şarkısı ruhumu dolduruyordu. Mucizeler? O anda dolan gözlerim kadar gerçektiler..

Neil Gaiman'ın karakteri Shadow'un dediği gibi "Ölüler ölü kalmalı" Bu adam da bir sabah eşinin isteğiyle AŞTİ'ye hızlıca giderken çarpan bir minibüs sonucu hayatını kaybetti. Detayları ve fişini çekeni hatırlayan çok iyi hatırlar.. Xanaxlar sebil oldu dağıtıldı, koca koca hocaların gözler oldu çeşme.

Bense aniden bir balonuğa girdim. Dünyam durdu. Derslerim bitti. Kupkuru gözler, çok eskileri andıran bir surat. Ve durdum. Sadece durdum. Birkaç akşam geçti odadan çıkmadım, hatırlamadığım kadar bira sonra açtım Kemal'i. Hiç ağlamadığım kadar ağladım. Tüm içimi ve geçmişimi döktüm orada bana yadigar şarkıya. Saat sonra kendime geldiğimde artık her şey değişmişti. Dünya daha sert ve acımasızdı. Sürekli yer ve yön değiştiren tehlikeler ve anca diğerine yol açmak için duran kötülükler vardı. Oysa yoktu. Bilerek ziyaret etmediğim toprağında huzurla uyuyordu. Benim içinse her şey yeniden başlıyordu.

Ama yeniden başlangıçta yanımda değil, kafamdaydı. Ve ilk olarak o olmaya çalıştım, yolları sevdim sonuçlardan kaçtım. Rol modelime, beni ben yapan adama yakın tuttum yolumu. Ve o yol daha çekici geldi. Varmak gözümde değildi. Duvarımı da tuğla tuğla söktüm.Hala şurada kalıntıları kalsa da, artık duvar yok. Berlin Duvarının yıkılması bir devrimdi. Bu da benim devrimim. Ve nasıl Jean D'Arc'ın Jean D'Arc olması için yanması gerekiyorduysa, senin de orada gözlerini kapatman gerekiyormuş bu olmam, ben olmam, özgür olmam için.

Ruhunu saygıyla anıyorum Sertan Bozkurt hocam! (burada yazarın gözünden bir damla süzülür)

PS: Beni ben yapan sendin. Seniyse sen yapan Jack Kerouac'un On The Road kitabı, bir alt kuşağın incili. İster kader de, kısmet de; ama o kitabın bende rafımda. Ve bir gün yeni bir ben gelirse, işte ona inecek..
      arkaplanda çalanlar:  jeff buckley - grace forget her so real, silverchair - emotion sickness steam will rise, pain of salvation - beyond the pale, portishead - glory box biscuit humming air mysterons over roads sour times




Sararmış Sayfalar ve Taze Yapraklar..Hepsi Bir Arada

Sarardılar. Yapraklar da sayfalar da. Uzun süre oldu bir şey demeyeli. Sevenlerim meraklanmış olmalı.
Hadi bakalım, arayı kapatalım. Mümkün olduğu kadar kronolojik sırayla;

Bıraktığımda: Rusya tatili için uğraşıyordum. Evrak topla malzeme topla, iletişime geç düzenlemeler yap. Yol arkadaşım da aynıydı. Neyse, 19 Ağustos gecesi bindik gittik St. Petersburg'a. (Kısaca geçeceğim) 13 gün ve 2 şehir + bir kamp sonrasında döndük. Ama kalbimiz hala orada, o başka :)

Bıraktığımda: Birisine karşı bir şeyler, en azından genel bir olumlu tutum, hissediyordum. Üstünden zaman ve yaşananlar geçti. Artık sanırım öyle hissetmiyorum. En azından bir şeyler olsun çabalamayı bıraktım. Çünkü demek ki onun hakkındaki gerçekler ilk düşündüğüm gibi değilmiş..Aksini kanıtlamadıkça da, vardığım bu "sonuç" değişmeyecek. Ha aksini kanıtlamaya uğraşacak mı? Geçende ona "top artık sende" derken cevabı "peki" idi. Bakalım :\

Bıraktığımda: LDN nispeten yeniydi. Kondüsyonum da yeni yeni kuruluyordu. 2 Hafta Rusyadan sonra gördüm ki gelişmişim. Bir yanda yanımızdaki kapalı spor tesisinde fitness çalışmak için adımlar atıyorum. Diğer yanda da B planı olarak düşünüyorum, her akşam Özgürlük Parkı'na yürüyüp orada da çalışabilirim. Neden olmasın?

Bıraktığımda: Üstümde bir nevi ölü toprağı serpilmiş haldeydi. Artık? Hayır. Bir daha asla. Zaten 3 vakte kadar gireceğim çalışmalar da bunu kanıtlayacak. Hatta kalınız.

Altın da deli yükseldi.

He ya, öyle birşey var. Neyapsak ki bilemedim. Tamam Varyemez Amca değilim ama düşünmek lazım yine de.

Ee başka noldu ne bitti? Güzel şeyler oldu şimdi uzun uzun anlattırmayın. Ama çok ısrar edenler için:

a. Tatil işlerinde gelişme var, hemen hemen herşey hazır ve fark ettim ki gün yaklaştıkça kaygım heyecanım daha da azalıyor.

b. Bardak altlığı koleksiyonum için bir sürü çekim yaptım dün, balkonda tezgahı fonu kurdum önce. Beyazlılar dışındakileri o fonda çektim hep. Ayrıca Kanada'dan bardak altlığı geliyor! Yani burada ama bende değil henüz. Varol Abime selamlar.

c. Bugün birazcık sosyallik günü olacak. Akşam Belfasttayım.

d. Mac Mini makinamı satıp Ali'nin eski PC'sini 250'ye aldım. Üstündeki ekran kartı yeter, şu haliyle bile mac mini'den daha güçlü..Fakat o satıştan gelen parayı napıcam ona karar veremedim :) Altına yatırsan olmaz, altın çok yüksek. Gümüş desen, beklediğim gibi gitmediği için halihazırdakini de çekip çıkmayı düşünüyorum. Faizse bana gitmez..Neyse, bir yol bulunacak yada Huawei Ideos X5 alınıp kalanı bankaya atılacak, sonraki ay sürüyle izinden dolayı az yatan maaşın yerini dolduracak..

Günlerden Pazartesi

Bugün Pazartesi. Evet. Yoksa değil mi? Belki Pazartesi işte, neyse ne. İnsan izinde olunca saatin günün hesabını kaçırabiliyor, affola.


Tatil planları fazla ilerlemese de, gereken temel şeylerin hepsi halloldu. Alınacak bir iki parça birşey kaldı o kadar.

Yukarıdaki videodaki adamı, Mabel Matiz, ben sevdim. Jason Mraz vardır, onu da severim bunun gibi. Ama bizimkisiyle yapılmış mini bi röportaj için buyrun: http://parantezicihayatlar.com/blog/archives/799


Bu da Jason Mraz. Gençten bi oğlan işte. Mabel gibi neşeli şarkıları da var, hüzünlü de. Keşke buralara yolu düşse de..

Debelenme Bak

Etrafta görüyorum ki teknoloji ilerleyince garip adamcıklar türemiş. Bunlar bir yerden bir şeyi duyar duymaz salyaları aka aka o şeyin en üst modeline binlerce para verip huzura varıyorlar. Tüketim onları dürtene kadar.. 


Audiophile Evliliğinden Bir Kare

Müzik işinde Audiophile denen bir insan modeli vardır, adamlar sürekli daha şu daha bu diye binlerce para verirler. Sadece biraz daha x - y duymaktır niyetleri. Yoldan geçen adam için iyi ses kötü ses vardır. Benim için midtone'lar iyidir ama tizde zayıftır bu hoparlör ama onlar için 31Hz biraz daha yüksek olmalı, 15khz bu kadar reverb yemese iyiydi'dir. Ülkemizdeyse bu tiplerin çakmaları var sürüyle. Kıçı kırık bi ipod Nano ele geçirip ahkam kesenler, üç paraya bi Sennheiser Cx300 2 falan alıp da kendini bi b.k zannedenler.. 

O bir yana, bir de dijital fotoğraf makinelerinde megapiksel fetişistleri var. Sanıyorlar (daha doğrusu sandırılıyorlar) ki ne kadar MP, o kadar iyi. Evindeki monitör kaç " ki atıyorum 15mp'i tam hakkıyla görebileceksin? Veya hayatında kaç kere poster boyutunda 50ye 80 cm falan baskı yaptırdın ki çektiğin kare büyüyünce piksellerin açığa çıkmasını istemiyorsun. 10mp 15mp 20mp anca onu engeller işte, piksel başına yoğunluğu arttırır. 

Full HD, Full+Full HD, Süper Full HD falan da benzer bir debelenme. Odan balo salonu gibi geniş olmadıkça 
ve duvarında da en az 120cm (bak en az dedim) bir ekran bulunmadıkça, tüm bunlar teferruat ;)

Ferah tutun gönlünüzü. Günler Ramazan, havalar sıcak.

Dün izinsizdi. Bugün de


Eveet, dün bugün işe gittim. Ama şu sağdaki resim bir ipucu vermiş olmalı.
Kortizon ve hayatıma yeni giren LDN'nin mucizesi bunlar!! Valla eğer böyleyse, kaç paraysa kaç para ben bu LDN'den kopmam ki yeminlen.

Eveet, ondan başka ne oldu? Google+ olayına iyice girdim ve diğeriyle (etrafımdaki +1300 kişi) temaslara başladım. +1 vermeler, yorumlar, link paylaşımları falan. Güzel bu. Sevdim bunu.

Daha başka? Dün ve bugün toplam 18 kişiyle görüştüm iş baabında. Normalde beynimin yerinden çıkması gerekiyordu! Ama sabahki pharmaton olsun başta dediğim LDN olsun güzel birşeyler olmuş bana. Hatta sabah 0930 gibi bir bankaya bile gittim, dönünce çok yorulurum diye düşünüyordum.

Eee? Yorulmadım olm :D

Neyse, gelişmeler olacak yarın ve Cumartesi, aktarırım onları da. Hadi bye.

Bugün de izinli

Az önce çok sevdiğim bi arkadaş aradı. Adını hep duyduğum ama tanışma şerefine nail olamadığım bir arkadaşın babası kalp krizi geçirmiş. Çok geçmiş olsun. Baba da demişken, dünkü haber nasıldı? Oğlanla kız tam nikah masasında, kızın baba da geliyor yolda. Ama bizimkiler masada beklerken baba bi trafik kazası geçiriveriyor. Hakkın rahmetine kavuşuyor. http://www.haber7.com/haber/20110725/Balayi-yerine-cenaze-namazina-gittiler.php Kader kısmet diyoruz. Başka ne?

Sağlığa gelince, sol kolum daha iyi ama klavye performansı hala kötü sol elin. Gerçi hakkını yemeyelim. En azından işaret parmağıyla iyi basıyor. Ama ben gibi sol serçe ve yüzük parmaklarını kullananlar anlar, onlarla pek iyi değilim.

Yine izinli

Bugün biraz daha iyi gibiyim. Sanki sol elim az daha fazla hisseder gibi. Yürüyüşümse garanti daha iyi. Evdeki denemelerim öyle diyor en azından :) (dur hatta biraz daha koridor+salon baştan başa git gel yapayım 11:44)(11:49 kesinlikle daha iyi yürüyorum. hızlı da yavaş da denedim ve vaziyet iyi. sanırım tek kalan da sol eldeki klavye hızımı arttırmak.)

Dubai'de
Madem evde dinlenme için 2 günüm daha var, tatilimiz için biraz daha araştırma yaptım. Herzamanki hobim büyük binalar konusunda sağlam şeyler yaşayacağımı fark ettim. Zaten adamların özellikle Soğuk Savaştaki mimarisi hepten "kocaman, ezen, küçülten" binalar yapmaktı. O yüzden eski Ankara mimarisini de hep sevdim.
Tayvan mı Taylan mı ne











Moskovada. Avrupanın en yüksek TV kulesi


Moskovada yapıcaklar bunu


Yolgeçen