Son bir haftadır fizik tedaviye gidiyorum her sabah. Çeşitli hareketler, ağırlıklarla çalışmalar ve en son yaptığımız denge çalışmalarından önce, yaklaşık 20dk da fitness salonunda body yapanların çok iyi bildiği aletlerle 3er set 10 tekrardan. Bir ay süresi var. Bitince, en baştaki adamdan ötede olacağım orası kesin. 5 gün bile bir şeyleri değiştirmeye yetti.
İlk seansın bitiminde, Fizyoterapist bana demişti ki "yarın tshirt getir" neden? "terleyeceksin" peki. Dedim ve getirdim. O gün yoruldum. Hayatımda öyle yorulduğum azdır. Ardından tüm gün uyumamaya çalıştım. Mikro uykular kurtardı beni. Yoksa yatak olsa uyurdum mu uyurdum. Sonraki gün şaşırdılar. Kaslarım hamlık yüzünden ağrımıyordu. Ben de şaşırdım aslında. Bisiklet bile kasıklarımı ağrıtırdı. Uzun süre binmeyince normaldi.
Bugünkü seansım esnasında yeni biri geldi. Genç bir kız. Tekerlekli sandalyede. Yeditepe öğrencisi. Trafik kazası geçirmiş. Belden aşağı felç. Sesi canlıydı, yüzü güleçti. İnanıyordu ki yeterince çalışırsa eskisi gibi koşup oynamayacak olsa da, en azından iki ayağı üstünde durabilecekti. Buradan sadece 2 ay faydalanabilecekti. Devletin kuralları var. Ama takdir ettim. Gençliği inancını besliyordu. Büyük ihtimalle başaracak da. 40 yaşındayken aynı duruma gelse? Bence o kadar çabalamazdı. Fakat kızda inanç vardı.
Önemli bir değişken inanmak. Kimileri korlarda yürüyorlar. Veya eşiklerini yükseltiyorlar. Öbür yandan? Orası kötü ve kanlı. Tarih kıpkırmızı kandan. Yüz binler ölü. Topraklar kıpkırmızı. Sırf inanç yüzünden. Veya sayesinde. Hasan Sabbah oldu, Vikingler oldu. Haçlılar oldu. Güney Fransa dümdüz oldu. İnanç bizde de oldu. Çanakkale'yi kim unutur? Öleceğini bile bile mevziden fırlamak. Dümdüz emirle olacak iş değil. Veya GS zamanında UEFA aldı. Yetmedi Süper Kupa da aldı. Takım çok mu güçlüydü? Hayır, inanç vardı.
Bu sabah da
Bu sabah da tesisteki fizyoterapi ünitesine gittim ve 1 saat boyunca garip gurup hareketler yapıp terledim. 8er 10ar kiloluk ağırlıklarla havalı isimleri olan hareketler yaptım. Bir tanesinde de 40 kiloya çıktım. Zorlanmak eğlenceliydi. Şu anda yorgunluğun doğal etkisi, uykum var deli gibi. Fakat bir yandan da okumam gereken 105 sayfa :) Neyse bulurum artık bir yol.
Paylaş
Paylaş
En Sevilen Seri Katil

şu adamın şirinliğine bakın!
Duygular bir insan için önemlidir. Ve süreçler sonucunda oluşur. Yani, duygu = sonuç. Bir kere kazanıldıktan sonra da bilinçsiz olarak o anki duruma en uygun şekilde tekrarlanırlar. Ardından da davranış gelir.
Duygu->Davranış
Şahsen çok sevdiğim (ve gerçeğin oldukça doğru yansıtıldığı) kara mizah - gerilim dizisi Dexter'daki baş rol adamı Dexter (Michael Hall) da davranışlarını duyguya oturtmuş bir adam. Duyguya oturtmak derken, duygusuzluğuna daha doğrusu. O, sadece üvey babasının ona çocukken aşılamaya başladığı ilkelerle büyümüş ve kendisininmiş gibi benimsemiş ama bu süreçte tüm duygularından da arınmış biri.
Henüz minik çocukken anneniz gözünüzün önünde canlı canlı elektrikli testere ile doğranır ve siz de o berbat geriye kalanların ve kan gölünün yanında 3 gün yalnız başına bırakılırsanız, oluşabilecek travmayı hayal etmek zor. Fakat seri katilliğe götürmesi anlaşılır. Zaten tüm seri katillerde öyle yada böyle bir çocukluk travması görülür. Bu ister kötüye kullanım olsun, ister taciz, ister tecavüz; fark etmez. Zaten sanırım öyle yaşantılardan dolayı da kimi seri katillerde anlaşılması zor bir "adalet anlayışı" vardır. Bir nevi intikamdır onları güdüleyen. O yüzden genelde tek bir "tür" üstüne yoğunlaşırlar. Tür derken de, cinsiyet, görünüm, davranış v.b.
Peki bizimkisi ne yapıyor? Mükemmel yansıtılmış ve gerçekleşmediğinde kötü hissettiği seri katilliğini Raskolnikov-vari bir sorgulama taşımadan, basit ve dümdüz bir şekilde "kötü adam"ları öldürüp, bir o kadar titizlikle parçalayarak ve paketleyerek yaşıyor. Adalet duygusu eşliğinde içindeki boşluğu dolduruyor. Poliste kan analizcisi olarak yıllardır çalıştığı için de neyin nasıl olacağını biliyor ve iz bırakmıyor. Duyguları oluşmamış bir sosyopat olduğu ama üvey babanın yardımıyla "idare etmeyi" öğrendiği için de, cici - efendi - sessiz - akıllı uslu olarak geçip gidiyor. Zaman zaman içindeki derin boşluğu doldurmak amacıyla başka kişilere bağlanıyorsa da, Dexter her zaman Dexter kalacaktır.
Paylaş
İslam Stili
Geçen bi zamanda otobüste çarşaflı bir genç kızın postacı çantasına gözüm takıldı. Üstündeki örtüler kadar siyahtı. Ama onların olmadığı kadar ilgi uyandırıcıydı. Üstündeki "Oku Kur'an'ı şarj et imanını" yazısı beni benden alıverdi :) Vay be dedim, İslam o ciddi, kapalı ve sakallı imajdan çıkmış! Ardından bugün o çantayı araştırırken ne göreyim?
Şaşkınlıkla vay anam vay dedikten sonra görüyorum ki bu Almanya merkezli ama dünyaya dağılmış bir şirketmiş. Kurucuları Türk olan (nedense şaşırmadım) bu şirket, İslam'ın değişen yüzü tadında ürünleri tüm dünya çapında satıyormuş.

Şaşkınlıkla vay anam vay dedikten sonra görüyorum ki bu Almanya merkezli ama dünyaya dağılmış bir şirketmiş. Kurucuları Türk olan (nedense şaşırmadım) bu şirket, İslam'ın değişen yüzü tadında ürünleri tüm dünya çapında satıyormuş.


Bana sorarsanız, çook güzel ve anlamlı dizaynları var adamların. Hani kimin aklına gelirdi ki dümdüz yatan çöp adam gibi bir şey yapıp altına "Al Akhira: The Final Destination" diye döşemek? Neticede dalga geçmiyorlar. Hafife de almıyorlar. Tek yaptıkları, İslam'ın bilindik doğrularını modern zamanlara uyarlamak olmuş.

Aslında olay yapılmayanı yapmaktan ziyade, cüretkarlık. Denenmeyeni deneme cüreti. Hele Danimarka'daki Hz. Muhammed karikatürleri hala hafızalardayken böyle büyük bir işe girmek (ve başarılı da çıkmak) alkışlanacaktır bence. Tamam Hristiyanların dinleri ve İsa'yla olan ilişkileri tarzı bir durumda olalım demiyorum ama en azından biraz sempati! Biraz gülümseme. Çok mu?
http://www.styleislam.com/
PS: keşke dizaynlardan bazıları sokak sanatı usulü, böyle underground tag atar tarzda falan olmasaydı. Çünkü çağrışımları İslama iyiye hizmet etmez.
PS2: Amerika'nın shop ekranı daha güzel http://www.styleislam.com/us/shop/stop-wars-C27102/
PS3: Duydum ki Üsküdar'da dükkanları varmış.
Paylaş
İyi bayramlar diler!
İşim engelli çocuklar ve aileleri. Başta zor gibi görünse de, alışınca karakter değiştirici :) Öyledir ki, eskiden normal çocukları ve bebekleri bile sevmeyen ben; çocuk ve bebekleri sever oldum sayelerinde. Ha Mahir abileri aşağıdakileri de apayrı sever, o başka :)
Paylaş
Paylaş
Nedenlere Dair
Aniydi gidişin ve bana geri gelişin. Ama bu gelişin içinde sen yoktun. Gelen, sadece hayaletindi. Evet sen öldün. Hem de çoktan öldün. Peki neden hala buradasın?
Senden sonra bir çok oldu hayatımda. Bedenler değişti suratlar değişti. Sesler ve kokular. Ruhlar. Hepsi değişti. Ve ben de değiştim. Bıraktığımdan farklı bir yerdeyim şu an. Ama sen mezarında değilsin. Bilirsin, ölüler ölü kalmalıdır. Peki sen neden kalmadın?
Tüm filmi geri sarsam, ileri sararken sen olmazdın. Öylesine istemezdim seni.
Lütfen hoşçakal...
Paylaş
Senden sonra bir çok oldu hayatımda. Bedenler değişti suratlar değişti. Sesler ve kokular. Ruhlar. Hepsi değişti. Ve ben de değiştim. Bıraktığımdan farklı bir yerdeyim şu an. Ama sen mezarında değilsin. Bilirsin, ölüler ölü kalmalıdır. Peki sen neden kalmadın?
Tüm filmi geri sarsam, ileri sararken sen olmazdın. Öylesine istemezdim seni.
Lütfen hoşçakal...
Paylaş
Soru - Cevap: Çocuklar ve Silah
Soru: Sabah iki tane çocuğu oyuncak silahlarla birbirine ateş ederken gördüm aklıma takıldı. Aklı, mantığı nedir bu oyuncak silahların? Şu anki düzene çocukluktan alıştıralım ki sonra sorgulamasınlar zihniyeti mi var yoksa gerçekten çocuk gelişiminde belli faydaları var mı? evet zararlarını biliyorum. ancak yararları da var mı onu merak ediyorum. yani psikologun biri çıksa "evet şu şekilde düşünmeyi geliştirir" dese rahatlayacağım :)
sanıyorum ki genlere işlemiş bir durum.
tüm oyuncakları ortadan kaldır, tüm orduları lağvet, yine de iki oğlan çocuğu misketleri veya herhangi birşey için dövüşecektir. bu güç gösterisi kimi canlılarda zarara yol açmasa ve sadece gösteriş ile bitse de, insan ırkı herhalde en zararlı çıkanlardan biri olsa gerek.
her zaman en güçlü döl kazanıyor. rahme düşerken de, rahime düşürürken de. insanlar bu gücü para, mevki, bedensel güç gibi kavramlarla örtüştürmeye çalışsa da sonuçta yaradılış ile ilgili.
birçok beceriyi geliştirir. strateji, dostluk, cesaret, özgüven... ama bunu kimi çocuk silahla yapar, kimi satrançla mesela.
Benim Cevap: Aradığın psikolog benim ve çıkıp diyorum ki eski yunandan gelen bir deyiş vardır; silahın kendisi de şiddet çıkarır...
Doğamızda var meselesi sallantılı. Olayı Roussoeau ile Hobbes'in insanın doğasının iyi mi kötü mü olduğu tartışmasına (tabii bilfiil tartışamadılar) kadar gider de gider. Şu an itibariyle elimizde ancak bakış açısı kalır. Eğer benim fikrimi öğrenmek istersen; insan %100 doğada doğsa, gelişse ve yaşasa bile dolaylı yoldan da olsa şiddete meyilli olacaktır. Çünkü istediğini almak için alet yapmayı veya kullanmayı akıl edebilen varlıklardanız. Hatta bunların en gelişmiş beyinlisiyiz. Ve bir yerde gördüğümüz besini almak için, eğer çok açsak başkasına izin veremeyiz. En nihayetinde bizler de çeşitli içgüdüleri olan canlılarız ve varlığımızı sürdürmek için ne yapmak gerekiyorsa yaparız..
Çocukların silahla oynaması hadisesinde silahın kendisinin bir faydası yok. Ha fayda derken, + şeyleri alırsan yok. Fakat çocuklar o oyuncak silahlarla atıyorum terör ve kantır rollerine sıkı sıkı sarılıp counter strike oynamaya karar verirse, yada nebliim Rainbow Six falan gibi taktik adam vurma oyunlarınu canlandırırsa, o biraz başka. Evet onda bir nebze kazanç var. Ama bolca (-) katacağı bence aşikar. Misal, tabancanın sıradanlaşması. Doğal olması. Karadenizde de silah çok doğal olduğu için kafası kızdığında çekip vurmaktan çekinmez oradaki insanlar. Ha tabii tüm Karadenizliler öyle değildir. Ama görünen köy kılavuz istemez, erken yaştan silaha maruz kalmak ileride hayatına almayı kolaylaştırır.
Duvar.Birinci

Tahminimce insanlar bir şeye sahip oldu olalı duvarlar da hayatının parçası oldu. Sahip olunan bir şey sürekli korunmak istendi ona sahip olmayanlardan. Bu bir yığın buğdayken veya üç beş koyun keçi vs. olunca özel bir durum yoktu. Adam binbir emekle yetiştirdiği ekinlerini onları emek harcamadan elde etmek isteyenlerden korumak istiyordu, nedir? En başta evet böyleydi. Peki sonra?
Sonra yine koruma amaçlı duvarlar başladı. Zaman geçti, bir toprağı koruyan savunmalı bina - ki adı kale oluyor - daha da savunmalı olsun diye etrafına çekildi. Yada gitti hükümdarın teki bir bahçe yaptırdı kendine. Öyle bir bahçeydi ki tam cennet bahçelerinin taklidi. Sonra gitti adeta bi evladı korur gibi etrafına duvarı ördürdü kimse dokunmasın diye. Yada orada aşk vardı, sevdiğine kimse el sürmemeliydi. Bazen de hayatta kalma içgüdüsü oldu ve Çin Seddi gibi muazzam yapılar inşaa edildi.
Tüm bu taştan duvarlar iyiydi. Dışarıdan gelenler elini kolunu sallaya sallaya içeri giremiyor, içerdekiler de kafalarına göre dışarı çıkamıyordu. Korumalı ve kontrollü giriş çıkışlarıyla, adeta bir varlık sembolleriydi. Ben varım ve BURADAYIM demenin, hakimiyeti ilan etmenin havalı bir yoluydu. Zira o zamanlar en havalı yol, genelde en işe yarayan yoldu.
Yine zaman geçti ve geçti ama bir şeyleri ele geçirmek için duvarlar engel olmaya devam etti. Ama artık birkaç bin yıl geçmiş, insanlar duvarların aşılmazlığı karşısında gerçekten sıkılmıştı. İşte tam o sıralar bir grup sivri akıllı patlayan siyah toza sahip cisimleri yukarıdan atmanın yolunu buldu. Buna topçu dedik. İşte o an duvarların artık sadece taş israfı olduğu andı. Hızla anlaşıldı ki artık koruma amaçlı duvarla uğraşmak faydasızdı. Nede olsa iki iç zıpır gelip patlayıcıları yukarıdan aşırtıp yine belleri bükecekti.
Yine zaman geçti ve geçti ama bir şeyleri ele geçirmek için duvarlar engel olmaya devam etti. Ama artık birkaç bin yıl geçmiş, insanlar duvarların aşılmazlığı karşısında gerçekten sıkılmıştı. İşte tam o sıralar bir grup sivri akıllı patlayan siyah toza sahip cisimleri yukarıdan atmanın yolunu buldu. Buna topçu dedik. İşte o an duvarların artık sadece taş israfı olduğu andı. Hızla anlaşıldı ki artık koruma amaçlı duvarla uğraşmak faydasızdı. Nede olsa iki iç zıpır gelip patlayıcıları yukarıdan aşırtıp yine belleri bükecekti.

Derken insanlar ürettiklerini daha çok üretmenin yolunu buldu. Bildiğin su! Altında ateşi yakınca oluşan duman daha fazla üretim yapılması için bilmemkaç işçinin işini görüyordu..Ve böylece uzun yıllar geçti görece sukunette. Tabi görece! En azından kimse birbirini dünya çapında yemedi. Bu da böyle gitti de gitti. Ama tabii her güzel şey gibi bu da bitecekti ve ilk dünya savaşı koptu. Hikayesi de vurulan bir paşa oğlu yada öyle birşeydi.

Bu tırıvırı hikaye yüzünden beş altı yıl birbirini yiyen insanlar duvarları da unutmuştu. Devir dümdüz saldırma devriydi. Ve haliyle dümdüz de savunma. O yüzden savunma hattı adında askeri bir olay doğdu. Sağlam zırhlı kalın betonlu ve bol silahlı duvarlar yaptılar. İçlerini de oyup toprağa oturttular ki kimse saldırıp geçemesin. Fikir etkileciydi. Barbarları durduran Çin Seddinden beri böyle muazzam bir savunma hattı çekilmemişti. Ülke başarıya ulaşacak ve vahşi düşmanı daha duvara el süremeden sapır sapır dökecekti!
Etkileyici fikir, o pek barbar ve vahşi düşmanın 2. dünya savaşında bu duvarın etrafından dolaşmasıyla absürt komedi haline geldi. Anlaşıldı ki duvarlar hatlar da yararsız. Ama halen de erişimi istenmeyen çeşitli şeyler var? O zaman napıldı, en eski taktiklerden biri izlendi, yer altında derine gömüldüler. Veya en uzak dağın en yüksek tepesine çıkarıldılar. Bütün bu çabalar, iyi veya kötü - öyle yada böyle - doğru yada yanlış korumak içindi..Takdire şayan bir hırs, evet..
Devamı 2. yazıda Bugünlere gelecek ve ötesine gideceğiz.
Devamı 2. yazıda Bugünlere gelecek ve ötesine gideceğiz.
Paylaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)